HACAMAT
-
Hacamat nedir, hacamat nasıl yapılır?
-
Saçlı halde kafa hacamatı yaptırmak uygun mudur?
-
Hacamat ağrısız, acısız, yatak istirahatsiz, iş gücü kaybı olmadan tatbik olunan bir tedavi metodu olup , hastalıklardan korunmanın ve sağlıklı yaşamanın en kolay yoludur.
HACAMAT NEDİR?
Hacamat kısaca deri altında birikmiş , vücutta hastalıklara neden olan toksik kanın vakumlanarak dışarı alınması işlemidir. Hacamat , Rasulallah ( S.A.V ) Efendimizin şiddetle tavsiye buyurduğu ve bizzat kendilerinin de uyguladığı sünnet olan çok önemli bir tedavi metodudur. Deri altında birikmiş olan kan , kan özelliğini yitirmiş koyu renkli pelte kıvamındadır ve bağışıklık sistemimizi olumsuz yönde etkileyerek birçok hastalığa kapı aralamaktadır.
Hacamat ağrısız, acısız, yatak istirahatsiz, iş gücü kaybı olmadan tatbik olunan bir tedavi metodu olup , hastalıklardan korunmanın ve sağlıklı yaşamanın en kolay yoludur.
‘Hacamat’ kelimesi Arapça ’emmek, normal formuna getirmek’ anlamlarını taşır. Hacamat uygun zaman dilimlerinde belli aralıklarla usulüne uygun olarak yapılırsa , vücüdun dışarıya atamadığı ağır metaller, toksinler, serbest radikaller, kullanılan ilaçların ve hormonlu gıdaların vücutta bıraktığı kalıntılar emilerek bedenimizin normal formuna gelmesi sağlanmış olur.
Hacamat İslam ülkelerinde çok yaygın olmakla birlikte Avrupa ülkeleri dahil tüm dünyada uygulanan bir tedavi metodudur. Geleneksel olarak boynuzla yapılan hacamat, günümüzde cam kupalar veya vakum setleri yardımıyla yapılmaktadır. Çizme işlemi ise genelde jilet yardımı ile yapılırken kliniğimizde hijyenik olması açısından bistüri ile yapılmaktadır. Kullanılan tüm malzemenin, tek kullanımlık olmasına da çok dikkat edilmelidir.
HACAMATIN GENEL FAYDALARI her şeyden önce bir kan verme eylemi olduğundan kan vermenin tıbbi faydaları başlığında bütün faydalara haizdir. Hacamat bağışıklık sistemine bağlı tüm kronik hastalıklara karşı tedavi edici özelliğe sahip olduğu gibi hastalıklardan korunmak adına da yapılır.
Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücuda direnç kazandırarak hastalıklardan korur. Kanda birikmiş ağır metal ve toksinlerin atılmasını sağlar. Kan üretimi ile görevli organları uyarır, kan dolaşımını ve metabolizmayı düzenler. Ağrıların giderilmesi ve ödem çözülmesinde etkilidir. Migren, bel-boyun fıtıkları, eklem ağrıları, karaciğer sorunları, kalp hastalıkları, psikolojik hastalıklar, unutkanlık, göz problemleri, kronik yorgunluk, tansiyon gibi bağışıklık sistemine bağlı tüm kronik hastalıkların tedavisinde başarıyla uygulanır.
HACAMAT NASIL YAPILIR ?
Hacamat tedavisi bir nevi cerrahi müdahaledir. Kime ve nasıl yapılacağı tüm tedavi metodlarında olduğu gibi doktor tarafından belirlenmelidir. Uygulamayı, doktorun yada doktor kontrolünde sağlık personellerinin yapması gereklidir.
HACAMAT NE ZAMAN YAPILIR ?
Herhangi bir rahatsızlık yoksa , detoks amaçlı, hastalıklardan korunmaya yönelik yaptırılacaksa, sünnet olan, tavsiye edilen mevsim , ay ve hafta günlerine riayet etmek hacamatın faydasını arttırma anlamında önemlidir.
Hacamat ,mevsim olarak ilkbahar ve sonbahar da ,ay günleri olarak hicri ay’ ın 14 – 28 arasındaki tekli günlerde (15, 17 19, 21, 23, 25 gibi..) yaptırılması daha uygun olur. Herhangi bir rahatsızlık açısından yaptırılıyor ise mevsim veya ay günlerine bakılmaksızın en kısa zamanda yapılması gerekir. Bu konuda sadece hafta günlerine dikkat edilebilir. Hacamat, ilkbahar ve sonbaharda olmak üzere yılda iki sefer yaptırılması tavsiye edilir.
HACAMAT VÜCUDUN HANGİ BÖLGELERİNE YAPILIR ?
Genelde sırt bölgesinden uygulama yapılsa da , yaptıran kişinin hastalığına, şikayetine göre baş bölgesi ve vücudun diğer akupunktur noktalarına da uygulanabilir. Ancak uygulama yapılacak bölge doktor tarafından belirlenmelidir.
HACAMAT KİMLERE YAPILMAZ ?
Kalp yetmezliği, Hemofili, Kansızlık, Hipotansiyon durumlarında ve hamilelerde uygulanmaz.
Ayrıca, hacamat olacak kişilerin kan sulandırıcı ilaç, aspirin kullanmıyor olması gereklidir. Tedaviye gireceklerin çok aç veya çok tok olması da uygun değildir. Tedavi sonrası 24 saat ağır gıdalardan kaçınmak ve bol sıvı tüketmek tavsiye edilir.
HACAMATLA İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER
Peygamberimiz (S.A.V)’in yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği işlerin şüphesiz bir anlamı ve hikmeti vardır. Onun hayatı bizim için örnektir: “And olsun Allah’ın Resulü’ nde sizin için Allah’ı ve ahireti arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır” (el-Ahzâb, 33/21).
Peygamberimiz ( S.A.V ) , ” Üç şeyde şifa vardır , bal şerbeti içmekte, kan aldırmakta ve dağlama yaptırmakta. Fakat ben dağlama yaptırmayı sevmem.” (8) buyurmuşlardır. Hz. Peygamber (S.A.V) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm’a hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: “Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır.” (Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62, 63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tıb 3).
Hz. Peygamber (S.A.V) ihramlı iken hacamat yaptırmıştır .(Buhârî, Savm, 22; Müslim, Hac 87, 88; Ebû Dâvûd Menâsik 35). İhramlı iken saç kestirmemek şartıyla hacamatın caiz olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır. Aynı şekilde Hz. Peygamber (S.A.V) oruçlu iken de hacamat yaptırmıştır. (Buhârî, Tıb II; Ebû Davûd, Siyâm 29).
Resulallah ( S.A.V ) buyurdular ki: “Miraç gecesi hangi melek topluluğuna rastladıysam bana ,” Ey Muhammed , kan aldırmaya devam et , ümmetine de bunu emret ” dediler. ” buyurmuştur. ( Tirmizi , İbni Mace , Ahmed bin Hanbel ).
SÜLÜK
-
Sülük Tedavisi Nelere İyi Gelir?
-
Sülük Tedavisinin Faydaları Nelerdir?
TIBBİ SÜLÜK TEDAVİSİ NEDİR?
Geleneksel ve tamamlayıcı tedavi uygulamalarından olan tıbbi sülük tedavisinin
konvansiyonel tedaviye destek olarak birçok hastalıkta terapötik etkiye sahip olduğu,
özellikle son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. Dünyanın en gelişmiş
ekonomilerine sahip olan Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya ve ABD gibi ülkelerin
azami derecede tıbbi sülük tedavisinden yararlandıkları bilinmektedir. Modern tıbbi
ilaç uygulamalarına oranla hirudoterapi daha az yan etkili ve daha düşük maliyetlidir.
Çok güçlü bir antikoagulan olan hirudinin heparine göre daha etkili ve çok daha az yan
etkiye sahip olduğu ortaya konmuştur. Sülüklerin zoonotik patojenlerin bulaşmasında
rolü ve bu ortamlarda insan kaynaklı patojenlerin çapraz iletimi yeteri kadar
çalışılmamıştır. Bu konudaki araştırmaların yoğunlaşması gerekmektedir. Tıbbi sülüklerin bir kez
kullanıldıktan sonra tıbbi atık olarak işlem görmesi, bir hastadan diğerine
bulaşabilecek hastalık olasılığını ortadan kaldırmak için çok önemlidir. Sülük
tedavisine başlamadan önce anemi riskine karşı daima kan sayımları yapılmalıdır.
Sülük tedavisi yapan terapist, ciddi anlamda kan kaybını önlemek için tek bir tedavi
seansında on ikiden fazla sülük kullanmamalıdır. Tıbbi sülük tedavisi, sağlam bilimsel
ilkelere dayanmaktadır ve hasta bakımının önemli ölçüde iyileştirilmesine neden
olmaktadır.
Yetişkin bir sülük tek bir beslenmede kendi vücut ağırlığının yaklaşık on katı
kadar (ortalama 5 ila 15 ml) kan emebilmektedir. Tedavinin etkinliği, sülüğün emdiği
kandan ziyade daha çok salgıladığı biyoaktif madde miktarı ile doğrudan ilişkilidir.
Sülükler geleneksel ve tamamlayıcı tıpta birçok rahatsızlık için tedaviye destek olarak
kullanılmaktadır. Sülükler, kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıklarında, kas‐iskelet
sistemi rahatsızlıklarında, doku flepleri, replantasyon, sonrası revaskülarizasyon için,
yumuşak doku yaralanmalarında, diabetes mellitus ve komplikasyonlarında, romatoid
artritte ve diğer birçok rahatsızlıkta klinik kullanım alanı bulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının çalışmaları ile 27.10.2014 tarihinde
29158 sayılı Resmi Gazete’de “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları
Yönetmeliği” yayınlanarak sülük uygulamasına standart getirilmiştir. Bu yönetmeliğe
göre, steril tıbbi sülük kullanılarak yapılan uygulama tedaviyi destekleyici bir şekilde
sertifikalı tabip tarafından yapılması gerektiği belirtilmiştir. Yayınlanan yönetmelikte,
ünitelerde; dejeneratif eklem hastalıkları, alt ekstremite variköz ven hastalıklarında ve
lateral epikondilit gibi hastalıklarda ağrıyı azaltmada, uygulama merkezlerinde ise flep
cerrahisi sonrası görülen venöz yetmezlikler, replantasyon ve revaskülarizasyon sonrası
venöz yetmezliklerde uygulanması yayınlanmıştır. Sülük tedavisinin kronik lateral
epikondilitli hastalarda kısa vadede ağrının giderilmesinde ve orta vadede sakatlığın
iyileşmesinde etkili ve güvenilir olduğu ortaya konmuştur. Dünya üzerinde farklı
ülkelerde ise sülük tedavisi uygulamalarında gösterilen endikasyonlar aşağıdaki
gibidir:
- İnflamatuvar durumlar
- Plastik ve rekonstrüktif cerrahi
- Kardiyovasküler hastalıklar
- Pasif konjesyon
- Hipertansiyon
- Tromboflebit, tromboz, variköz ven ve emboli
- Hemoroid
- Hematom
- Omurganın ağrılı sendromları
- Artoz, osteoartrit, periartrit ve romatoid artrit
- Dış kulak yolu ve kronik kulak enfeksiyonları
- Katarakt, glokom, travmatik yaralanma ve inflamasyon gibi göz hastalıkları
- Gingivit, paradontit ve gingival ödem gibi diş hastalıkları
- Dermatit, psöriasis ve kronik ülser gibi cilt hastalıkları
- Astım ve akut rinofarenjit gibi solunum yolu hastalıkları
- Erkek ve kadın infertilitesi
- Endometriosis ve mastit benzeri kadın hastalıkları
Kontrendikasyonlar
Hirudoterapi tüm hastalık ve hastalarda başarılı sonuç vereceği düşüncesi
yanlıştır. Hastalar öncelikle sağlık durumu için detaylı bir muayene edilmelidir.
Hirudoterapi aşağıdaki koşullarda uygulanmamalıdır:
- Mutlak hemofili
- Anemi
- Lösemi
- Hipotoni
- Hamilelik
- Sülük salgısının aktif içeriğine allerjisi olanlarda
- İmmün supresyon varlığında
Komplikasyonlar
Tıbbi sülüklerin kullanımı çeşitli tıbbi ve cerrahi ortamlarda yararlı bir terapötik
uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Sülük tedavisine bağlı muhtemel
komplikasyonlar arasında Aeromonas Hydrophila enfeksiyonları, uzun süren kanama,
anemi ve alerjik durumlardır. Bir simbiyont olan Aeromonas Hydrophila, sülüğe
gerekli besin maddelerini sentezlemesinde, kanın sindirilmesinde ve diğer
mikroorganizmaların çoğalmasının engellenmesinde yardım emektedir. Ancak, sülük
dış yüzeyinde, ağız florasında ve sülüğün bağırsağında simbiyotik olarak bulunan Gram
negatif bakteri A. hydrophila (Aeromonas türleri), çeşitli su ortamlarında yaşarlar ve
insanlarda olduğu kadar diğer hayvanlarda da bağırsak ve bağırsak dışı (pnömoni,
septisemi) enfeksiyonlardan sorumludurlar. ppm hipoklorik asit solüsyonu ile
sülüklerin harici dekontaminasyonu sağlaması için çalışma yapılmış ve bakteriyel
supresyonu mümkün kıldığı ileri sürülmüştür. Sülük uygulama alanına kan akışının
bozulması, yara enfeksiyonu riskini artırmaktadır ancak bu durum kemoprofilaktik
antibiyotik uygulaması ile önlenebilmektedir. A.hidrophila, seftriakson gibi üçüncü
kuşak sefalosporinler veya siprofloksasin ve ofloksasin gibi kinolon antibiyotiklerine
duyarlı; ancak, amoksisilin / klavulanik asit ve ikinci jenerasyon sefalosporinlere karşı
dirençli olduğu tespit edilmiştir. Hirudoterapi uygulanan hastalarda kemoprofilaksi
yerine siprofloksasin ile muamele edilmiş sülüklerin kullanımı enfeksiyon riskini
önemli ölçüde azalttığı düşünülmektedir. Ayrıca sülük kan emerken zorla
kaldırılmamalıdır çünkü çeneleri yarada kalabilir ve bu da enfeksiyon, ekimoz ve skar
gibi durumlara sebep olabilir. Aids ve viral hepatit gibi çeşitli kan yoluyla bulaşan
enfeksiyonların kontaminasyonu, sülük tedavisinin olası bir başka bir
komplikasyonudur. Uzun süren kanama ve anemi gibi diğer yan etkilerin insidansı,
sülük tedavisinin uzamış süresi ve kullanılan yüksek miktarda sülük sayısı ile doğru
orantılı olarak artmaktadır. Sülük tedavisi sonrası ilk birkaç gün içinde sülük ısırığı
yerinde geçici kaşıntı çok yaygındır ve bu bölgenin iyileşmesini çabuklaştırmak için
mümkün olduğunca kaşımamak gerekmektedir. Sülük tedavisi sırasında vazovagal
ataklar veya senkop (bayılma) gibi durumların meydana gelmesi daha önce
raporlanmıştır.
P R P
-
PRP Tedavisi Nedir?
-
PRP’nin faydaları nelerdir?
-
PRP bir kök hücre tedavisi midir?
P R P NEDİR?
PRP nedir?
PRP (platelet rich plasma), platelet/trombosit hücrelerinden zengin kan demektir. PRP uygulamasında kişinin kendi kanından elde edilen platelet hücreleri ve büyüme faktörlerinden zengin plazma kullanılır.
PRP’nin faydaları nelerdir?
PRP tedavisi kırışıklık, leke oluşumları, sivilce ve yara izleri, cilt çatlakları ve saç dökülmelerinde kullanılmaktadır. Uygulama sonrasında sarkmada ve kırışıklık izlerinde azalma gözlenir. Peeling ve lazer gibi leke tedavilerini PRP ile birlikte uygulamak, tedavi sürecini hızlandırır ve kalıcı sonuç alınmasını destekler.
PRP bir kök hücre tedavisi midir?
PRP tedavisi bir kök hücre tedavisi değildir. PRP tedavisi, bütün süreci başlatan trombosit sayısını çoğaltır. Uygulama sonrasında deride oluşan fibrin ağları ortamdaki kök hücreleri de kendi yapısına toplayarak dolaylı olarak kök hücreler ile çalışır. Bu yüzden cilde platelet hücrelerinden zengin PRP tedavisi yapıldığında ciltte onarılma ve yenilenme süreci tetiklenmiş olur.
PRP nasıl elde edilir?
PRP tedavisinde kişiden kan alınarak özel tüplere konulur. Özel tüpler yüksek hızda dönen santrifüj cihazına konulur. Santrifüj cihazı, platelet hücrelerinden zengin plazma elde edebilmek için belli bir hızda ve sürede dönmelidir.
PRP kimlere uygulanabilir?
Cilt yenilenmesini gerektiren sarkma, kırışıklık, iz, akne izi ve saç tedavilerinde PRP tek başına veya cildi yenileyen diğer yöntemlerle bir arada kullanılabilir.
PRP tedavisi nasıl uygulanır?
Kişiden alınan kan ile elde edilen plazmalarda tüpün dibinde kalan kısım pıhtı hücrelerinden ve büyüme faktörlerinden en zengin kısımdır. PRP tedavisinde elde edilen plazma ciltte sorunlu bölgede minik iğneler yardımı ile uygulanır. Fraksiyonel lazer, fraksiyonel radyofrekans uygulamalarından sonra PRP serumu cilde sürülebilir. Bu sayede, PRP açılan gözeneklerden kolayca emilir.
PRP ne sıklıkla yapılmalıdır?
PRP tedavisi 2-4 hafta aralıklarla yapılır.
PRP kimlere uygulanmaz?
Ailesinde kanser öyküsü bulunanlara, kan sulandırıcı ilaç kullananlara, kan hastalığı olanlara, uygulama yapılacak bölgede enfeksiyon ve iltihap olanlara, hamilelere ve emzirenlere uygulama yapılmaz.
PRP tedavisinin sonuçları ne zaman görülür?
PRP tedavisi cildin kendini yenileme esasına dayandığından, tedavi sonucunu hemen beklemek yanlıştır. PRP tedavisinin sonuçları ikinci veya üçüncü seanstan sonra ortaya çıkar. PRP tedavisi yapıldıktan sonra ciltte sıkılaşma ve sarkmada azalma, kırışıklıklarda hafifleme, ciltteki lekelerde aydınlanma, cilt renginde parlaklık ve izlerde azalma meydana gelir. Saçlı deriye yapılan uygulamalardan sonra saç kalınlığında artış ve seyrek görülen alanlarda yoğunlaşma görülür.
PRP uygulamasının yan etkileri var mıdır?
PRP tedavisi tamamen kişiye özel olduğundan dolayı herhangi bir yan etki beklenmez. Alerji riski düşüktür.
PRP ne kadar süre iş ve sosyal yaşamı etkiler?
PRP uygulaması sonrasında kişi normal hayatına devam edebilir. Kişide iş ve sosyal yaşamı etkileyecek herhangi bir görüntü oluşmaz. Bazı durumlarda uygulamada kullanılan iğnelere bağlı olarak küçük ve geçici morluklar, kızarıklıklar oluşabilir. İşlemden sonra buz kompresi uygulamak bu yan etkiyi hafifletir.
PRP diğer cilt yenileme yöntemleri ile birlikte kullanılabilir mi?
PRP lazer, radyofrekans, ışık tedavileri ve mezoterapi gibi yöntemlerle bir arada uygulanabilir. Bu tür işlemlerden sonra PRP’nin serum şeklinde kullanımı bu yöntemlerin etkinliğini arttırarak, iyileşme sürelerini kısaltılabilmektedir.
PRP işleminden sonra nelere dikkat edilmelidir?
İşlemle aynı gün sıcak banyo yapılmaz. Güneşten koruyucu kullanılmalıdır.
OZON
-
Romatizmal hastalıklar, Ankilozan spondilit, Romatoid Artrit, Hepatitler, ilaca bağlı kc enzim yükseklikleri, eklem kireçlenmeleri, Fibromiyaji, kronik yorgunluk sendromu sağlık sorunlarına ozon tedavisi uygulamaktayız.
-
Majör Yöntem
-
Minör Yöntem
-
Subkutan Uygulama
OZON NEDİR?
Ozon 3 oksijen molekülünden oluşan bir gazdır. Doğal çevremizde var olan ozonu genellikle bizi atmosferdeki zararlı UV ışınlarından koruyan özelliği ile tanırız. Oysa ozon bizi sadece UV ışınlarından korumakla kalmaz; diğer pek çok alanda yaşam kalitemizi yükseltir.
Ozon tedavisi yöntemleri nelerdir?
Ozon terapi hastalığa ve hastaya uygun olmak üzere vücuda farklı yollarla uygulanabilmektedir.
Majör Yöntem: En yaygın kullanılan bu metotla hastanın 50-100 ml kanı alınarak, dozu belirlenmiş ozonla karıştırıldıktan sonra tekrar kişiye geri verilmektedir.
Minör Yöntem: Kişiden alınan 2-5 cc kan,belirlenmiş dozda ozonla karıştırılarak kas içine enjekte edilmektedir.
Subkutan Uygulama: Belirlenmiş doz ve hacimdeki ozon gazı ince uçlu iğne ile cilt altına enjekte edilir.
Vücut Boşluklarına Ozon Gazı Verilmesi: Makat yoluyla, vajinal ve kulak yoluna püskürtme ile ozon verilebilmektedir.
Eklem İçine Ozon Gazı Verilmesi: Eklem rahatsızlıklarında uygun bir iğne ile belirli dozda ozon gazı eklem içine verilmektedir.
Torbalama Yöntemi: Diyabetik yaralar gibi kapanması güç yaraların tedavisinde uygulanan bir yöntemdir.
Ozonlanmış Ürünlerin Kullanılması: Ozonlu su, ozonlu yağ gibi ozonlanmış sıvıların haricen sürülmesi şeklinde uygulanabilmektedir.
Astım, Amfizem, KOAH türündeki solunum yolu hastalıklarında ozon, oluşan oksidatif strese uyumu sağlamaktadır.
Bronşiyal astım tedavisinde temel sorunlar enfeksiyonların kontrolü, immün sistemin güçlendirilmesi, bronşların obstrüksiyonu, allerjik reaksiyonlar ve oksijen azlığıdır. Obstrüktif akciğer hastalıklarında aynı zamanda pulmoner hipertansiyon gelişimi de sıktır.
Nefes alıp verme zorluğu yaşayan astım hastası kanında oksijen oranının düşmesi ve karbondioksitin artması sorunlarını yaşamaktadır. Ozon bu hastalarda enfeksiyon etkenlerinin giderilmesi yanında immun sistemin güçlendirilmesi, kanın yüksek enerjili oksijenlenmesi yoluyla tedavi edici olmaktadır.
Ozonun vazodilatör etkisi bu hastaların rahatlamasına neden olur. Kanın oksijen taşıma kapasitesi artar bu sayede dokularda gelişen hipoksi giderilmektedir.
Ozonun endotel hücrelere etkisi sonucu düz kasların gevşemesi ile bronş spazmı çözülmektedir. Bu da solunumun rahatlamasına yol açar.
Kronik Bronşit solunum yolu hastalıklarının en sık görülenlerindendir Bu hastalıkta azalmış olan lokal ve genel savunma gücü ozon tedavisiyle güçlenmektedir. T lenfositler ve T helper hücrelerinde artış sonucunda serumda Ig A ve IG M yapısındaki immunoglobulinler de yükselir. Dolaşımda immün kompleksler artar ve fagosit nötrofiller aktive olur. Bronşların inflamasyonu azalır. Bunlar solunumun rahatlamasına ve salgı miktarında azalmaya neden olur.
Ozon tedavisi sonucunda bu hastaların boğulma hissi, zor nefes alıp verme şikayetleri süratle düzelmektedir.
Diğer yandan normal olarak kullanmak zorunda oldukları ilaçların dozu da azalmaktadır.
MORA TERAPİ
-
Mora Terapi Kullanım Alanları
MORA TERAPİ
Mora Terapi Kullanım Alanları
Mora Terapi ile yapılan müdahale vücudun anormal işleyen enerji sistemi üzerinedir. Vücutta en üst düzeyde kontrolü sağlayan enerji meridyenleri üzerindeki elektromanyetik düzelme, hastalıklarda çok temelden gelen bir iyileşme yaratır.
Blokaja yol açan etken ortadan kaldırıldığında görünürde isim almış olan semptom-hastalık ortadan kalkar. Bu şekilde çok ilerlemiş hastalıklarda dahi hastalığın şiddetinin azaltılması ya da başka bir şekilde başarılamayacak tedavilerin yapılabilmesi mümkündür.
Tedavilerde nereye kadar gidilebileceği hastalığın ismine değil blokajın tedaviyi bloke edecek kadar büyük olup olmamasına bağlıdır. Temelden Gelen İyileşme Eğilimi. Ağrı ile seyreden bir romatizmal hastalıkta yapılacak tedaviler ağrıyı net bir şekilde azaltır. Bunun sebebi tedavinin ağrı kesiciler gibi ağrıyı bastırması değildir. Yapılan enerjetik müdahalenin hastalığı en temel düzeyde etkilemesi ve başka bir şekilde yaratılamayacak şekilde iyileşmeyi başlatmasıdır.
Bir organ hastalığında uygulanan MORA-Terapi seansları da yine benzer şekilde hastalığın şiddetini azaltabilir. Ayrıca uzmanlaşılmış bir kullanımda hastalığı tamamen ortadan kaldırabilir.
Tedaviye eski Çin tıbbı bilgisinin, 5 element kuramının, homeopatinin ve akupunktur noktalarının eklenmesi etkinlik konusunda fark yaratacaktır ama birçok tedavi için bu bilgi bir zorunluluk değildir. Genel uygulamada tedavi eller ve ayaklardan tutulan veya hastalıklı bölge üzerinde gezdirilen elektrotlar ile uygulanır. Kişi tedavi sırasında herhangi bir şey hissetmez.
Mora Terapi İle Hangi Hastalıklar Tedavi Edilir;Tecrübeler endikasyonları hastalık isimleriyle sınırlandırmamak gerektiğini göstermektedir. Kullanılan tedavi programlarının özel endikasyonları dışında enerji meridyen sistemindeki düzeltme kendisini değişik şekillerde de gösterebilir. Terapinin yöneltildiği hastalıktaki düzelme dışında vücutta ilişkisiz olarak nitelenebilecek başka düzelmelerle sık sık karşılaşılır. Yan etki yaratmak ise hemen hemen mümkün değildir.
MORA nın frekans filtreleme teknolojisinin eski Çin tıp teorileri ve homeopati bilgisiyle birleştirilmesiyle tanımlanmış 400`ün üzerinde endikasyon ve kullanım şekli vardır. Bu terapilerdeki en net sonuçlar bağımlılık tedavilerinde, kronik zehirlenmelerde, cildi veya havayollarını tutan alerjilerde, akut ve kronik ağrı durumlarında ve romatizmal hastalıklarda alınmıştır.
4-POL
-
4-Kutuplu Fonksiyonel Tanı
-
4-Pol Kullanım Alanları
4-POL
Prof. J. Schole bir zamanlar sağlığın değişen ortam koşullarına
mümkün olan en hızlı şekilde uyum gösterme becerisi olduğunu
söylemişti. Bu, en iyi, yaşayan sistemlerin dinamik yapısını anlatır.
Dolayısıyla yerleşmiş işlevsel rahatsızlıklar veya hastalıklar hakkında
kesin yargıda bulunmak istiyorsak, onlardan sorumlu sistemleri
anlamamız gerekir - yani asit-baz dengesiyle bağlantılı olan hücresel
metabolizmayı. Bu, tüm hastalıklar için geçerlidir ancak organ hasarı
oluşmaması için önleyici sağlık hizmetleri için özellikle değerlidir.
Hangi tipte araştırmanın yapılacağı belirlenmeden önce bile 4-kutuplu
bir tanı altta yatan problemin ne kadar ciddi olduğunu saptayabilir.
Sonraki gerekli adımlar bunu temel alır.
Kişini kendi vücudunun performansına ilişkin güvenilir bir kesinliğin
oluşmasını sağladığı için her hastalık süreci 4-kutuplu ölçüm ile
izlenmelidir. Bu, her zaman olaya dahil olan ve vücut fonksiyonlarına
etki eden aklın stabilizasyonu için önemlidir. Bu nedenle 4 kadranın
Lüscher renkleri tarafından temsil edilmesi bir tesadüf değildir çünkü
bunlar tam holistik bir ölçüm yöntemi için ilave olasılıklar
sağlamaktadır.
Gerçek zamanlı olarak yani hemen hasta yanında olmamak
üzere kanda, tükürükte veya idrarda hücresel metabolizmadan
sorumlu dört düzenleyiciyi belirleyebildik : kortizol, tiroksin, STH
ve anabolik peptiler. 4-kutuplu fonksiyonel tanı, kalp ritmindeki
değişkenliği saptamak üzere sensör kullanarak kardiyak
frekansındaki dalgalanmaları ölçmek yoluyla anabolik veya
katabolik düzenlemenin etkilerini hemen kaydetmemizi
sağlamaktadır.
Ancak bu hikayenin sadece yarısı. Hücresel metabolizma ile
asit-baz dengesinin düzenlenmesi arasındaki ilişki hakkında da
bir şeyler söylememiz gerekiyor. Dokunun fazla asitlenmesinin
daralmış damarlara ve dolayısıyla kötü dolaşıma yol açtığı
bilinen bir gerçektir. Bu durum sensör tarafından da saptanarak
asit-baz düzenlemesine ilişkin sonuçlara varmamızı sağlar.
Mutlak değerler 4-kutuplu fonksiyonel tanı durumunda kesin değildir.
Bunlar yalnızca tahminleri oluşturur ve sürekli olarak değişir. Bunun
yerine, yöntem hastanın düzenleyici becerilerine, bir başka deyişle
hastanın ciddi bir anabolik kayıptan (örn. kronik enflamasyon) veya
katabolik kayıptan (örn. dejenerasyon) kendi kendine bağımsız şekilde
iyileşip iyileşmediğine odaklanır. Bu yanıt doğrudan monitörde
gösterilir ve takip edilebilir. Sonuç olarak, hasta tedavi seyrine dahil
olur. Bozulan düzenlemelerin (regülasyon) normale dönüp dönmediğini
belirlemek üzere yapılan her bir tedavinin etkilerini nesnel şekilde
doğrulamak bile mümkündür.
12 News from the MED-TRONIK Headquarters MED-TRONIK Merkezinden haberler 13
Bu fikre nasıl ulaştınız?
4-kutuplu ölçüm prensibinin geçmişi Prof. Louis-Claude Vincent'a
kadar uzanabilir. Son derece karmaşık ancak ne yazık ki hataya
açık bir ölçüm cihazı ile diğer şeylerin yanında kandan, tükürükten
ve idrardan Redoks değerlerine dair sonuçlar elde etmek
mümkündü. Bu değerler elektron içeriğini belirtmektedir ve
dolayısıyla hücresel metabolizma durumu ve asit-baz dengesi
hakkında dolaylı bilgi sağlamaktadır.
Bu yöntem muhtemelen sonuçları yorumlamak çok güç olduğu için
tutunmadı. Şüphesiz ki Prof. Vincent çok öncü bir çalışma
gerçekleştirmiştir ancak o zamanda hücresel metabolizmanın
temellerini bilmesi mümkün değildi; bunlar Prof. Jurgen Schole
tarafından 40 yıl sonra araştırılmıştır. Ancak ölçüm sonuçlarının o
zaman bile dört kadrana girilmesi protonlar ile elektronlar
arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
Hücresel metabolizma ve asit-baz dengesi de dört-kutuplu bir
şekilde düzenlenmektedir. Ancak buradaki özel durum her iki
sistemin birbirlerine elektron ve proton yük taşıyıcıları tarafından
bağlanmış olmasıdır. Buna karşın bu bilginin önemini anlamak
için üzerinde daha fazla düşünmek gerekiyordu. Nobel Ödüllü
Wolfgan Pauli'ye göre, dünya dört kutuptan oluşur (3+1 kuralı).
Bu, altta yatan tüm sistemlerin her zaman birbirleriyle
etkileşimde olan dört bileşenden oluşmuş olması anlamına gelir.
Bu bir iki kutupluluk durumu oluşturur; yani karşılıklı olarak
birbirine bağlantılı iki çapraz kutupluluk.
Çok karmaşık gibi duran şeyin pratikte uygulaması aslında son
derece kolaydır. Örneğin sodyum ve potasyum, kalsiyum ve
magnezyumun kutupluluğuna dik (karşılıklı) olan bir kutupluluk
oluşturur ve bu durum da dört kutup oluşmasına neden olur.
Bu birbirine bağımlılık durumları uzun süredir biliniyordu ancak
organizmanın tüm sistemlerine mantık çerçevesinde aktarılmamıştı.
Psikoloji için - ama aslında tıbbın tüm alanları için geçerli olan - 4-
kutuplu bir sınıflandırma sistemi geliştiren Prof. Max Lüscher'in
temel çalışmaları ve Prof. Jurgen Schole'nin temel araştırmaları
sayesinde ileriye doğru önemli adımlar atılabilmiştir.
Hücresel metabolizmanın ve asit-baz dengesinin dört
düzenleyicisinin LIFE-PROMOTING MEDICINE'in (YAŞAMI
DESTEKLEYEN TIP) sınıflandırma sisteminde düzenlenmesi -
Lüscher kübü - organizmanın üzerindeki tüm stresleri düzenlediği
merkezi fonksiyon sistemini yansıtır. Dolayısıyla organizmanın
düzenleyici becerisi hakkında bilgi sahibi olmak temel öneme
sahiptir. 4-kutuplu tanı bunun etkileyici şekilde optik olarak
görselleştirilebilmesini sağlar.
Modülü başarılı şekilde kullanmak için
önceden özel bilgiye ihtiyacınız var mı?
Doğal olarak, teoretik temel ögeler konusunda bilginiz olması
yardımcı olacaktır. Ancak gerçek zamanlı ölçümün net şekilde
gösterilmesi sayesinde, herhangi bir düzenleyici bozukluk ve hatta
tam tıkanma - bu meslekten olmayan biri tarafından bile - hemen
tespit edilebilir. Akıllı programlama sayesinde uygun bilgiler
gösterilerek daha iyi anlaşılması sağlanmaktadır. Buna, yaşam
tarzında değişikliklere ilişkin bilgiler eşlik eder. Ayrıca bir tedaviye
ulaşılarak, etkileri takip eden ölçümler ile kaydedilebilir.
Bu nedenle 4-kutuplu tanı birçok avantaj
sunar...
Bu tür tanı bilimi hastalara ve onların -hem ruhsal hem fiziksel -
problemlerine dair tamamen yeni ve holistik bir bakış sunar. Buna kan
testleri gibi enstantaneler yakalama yoluyla sürekli değişen faktörlerin
görelileşmesi dahildir ve önemli süreçler hakkında dinamik bir perspektif
içerir. Aslen hepsi de yukarıda belirtilen Prof. Schole'un tanımının sınırları
dahilinde, kutupluluğun münferit uçları (katabolik-anabolik ve asit-baz)
arasında oluşan ilişkiler ve düzenleme ile karşı-düzenleme aracılığıyla
ayarlama süreçlerinin anlaşılması ile ilgilidir. Aynı zamanda vücudu kontrol
eden akla başvurulur; böylece psikolojik sorunlar ile etkileşimlerin
anlaşılması mümkün olur. Monitördeki pozitif bilgiler, bu sorunların hasta
yönetimine dahil edilmesini mümkün kılar. Bu beslenme ve ilave tedavi
bilgileri için de geçerlidir.
Önemli avantajı organizmanın işlevsel durumunun hemen - zaman
gecikmesi olmadan - anlaşılmasıdır. Acil durumlarda bu çok
yardımcı olabilir.